NEGATİF TEOLOJİ

Negatif Teoloji  ya da Viva Negativa.

Teoloji, Tanrı hakkında konuşmayı ifâde eder. Teo, Tanrı; loji, bilim; Teoloji, Tanrı bilim demektir.

Pozitif teoloji, Tanrı’nın Zâtî sıfatlarına; negatif teoloji de Subûtî sıfatlarına karşılık gelir.

Zâtî Sıfatlar : Vucud, Kıdem, Bekâ, Vahdâniyet, Muhalefetün lil Havâdis ve Kıyâm bi Nefsihî. Subûtî Sıfatlar : Hayat, İlim, Semi’, Basar, Kelâm, İrade, Kudret ve Tekvin’dir.

“Ve lem yekün leHû küfüven Ehad.” ve Muhalefetün lil Havâdis tam da bir viva negativadır. 

Tanrı’nın İşitmesi = Semi’ kulakla değil; Görmesi = Basar gözle değil; Konuşması = Kelâm ağızla değildir... Bütün bunlar bizi viva negativaya = negatif teolojiye taşır.

Neden?

Çünkü dil sınırlar ama dil olmadan da herhangi bir bilgiyi paylaşamayız.

Tanrı, dille “tam”! ifâde edilemez; çünkü O’nu, yarattığı şeyler ifâde etmekten (= tanımlamaktan, bildirmekten) acizdir; dili de O yaratmıştır; O’nu = Kendini tam anlamıyla sadece Kendi bilebilir.

Onun için biz O’nu her ne zaman tanımlamaya (= anlatmaya) kalktığımızda “Sübhanallah” deriz.

Nedir, ne demektir “Sübhanallah.”?

Her türlü tasavvurdan, tehayyülden (= tanımlamadan) münezzehsin = temiz = tertemizsin Ya Rabbî!. Bütün tasavvurlar, tehayyüller (= tanımlamalar) Seni gereği gibi “anlatamaz” = “ve mâ kaderullahe haqqa kadrihî = onlar O’nu hakkıyla takdir edemezler.” (39/67.)

Biri bize olumlu anlamda (pozitif teoloji) Allah’tan söz etse; biz, “O, O değildir.” demek zorundayız, işte buna negatif teoloji = viva negativa deniyor.

Pekiî O’nu nasıl tanıyacağız?!.

O Bize Kendini Kitâb’ında nasıl tanıtmışsa öyle. O, Kendine 99 İsim vermiş (99, sonsuzluktan kinayedir) ve Özel İsim olarak da Allah’ı seçmiştir; Allah İsmi Kitâb’ta 2670 kez geçer, hemen hemen tamamı fiille birliktedir. Allah bilir, işitir, görür, haberdardır, hesaba çeker, yaratır, yaşatır, öldürür, diriltir, doğruyu söyler... vb.

O’nunla sözlü-sözsüz iletişimimiz dilledir ve güven esasına dayalıdır. Sözlü dil, O’ndan bize doğru Kelamullah = Kur'ân = Vahy ve yarattıkları ile; bizden O’na O’nun Kelâm’ını = Kur'ân’ı Okuma, yarattıklarını tefekkür etme ve duâ iledir; sözsüz dil de iyi niyet ve salih amel (= fiilî kulluk) iledir.

Kur'ân okurken Rabbimizin bizimle konuştuğunu bilmeliyiz ve O’nu (Rabbimizi = Kur'ân’ı) anlamak için bence sanki! şöyle düşünmeliyiz : O’nun “Önermelerini” (= Sözlerini) mantığın büyük terimi gibi (büyük terim, en kapsamlı = en tümel = en doğru terimdir); kendimizi = kendi durumumuzu (aklımızı, gönlümüzü) orta terim gibi (orta terim, büyük terimle sonuç = konu arasında bağ, bağlantı, ilişki kurar); anlamayı da küçük terim gibi düşünmeliyiz. Bizim Kitâb’ı = Kur'ân’ı anlamamız aslâ Rabbimizin kastı kadar! (anlatmak istediği düzeyde, büyük terim kadar) değildir ama kendimizi (orta terim) ne kadar O’na (O anlama = O’nu anlamaya = Kitâb’a = Kur'ân’a) verirsek = aklımızı ve kalbimizi ne kadar temiz ve saf tutarsak, O’nu o kadar iyi ve doğru anlarız. Çünkü O bize Kendini “anlatırken = bizimle Kitâb’ı ile konuşurken”, hem “Ben Buyum, hem de O değilim.”! diyor ama bizi aslâ kontrpiyede, şaşkın, iki arada bi derede bırakmıyor!.

İnanmayan bu hâli anlayamaz. Onun için yazının başında O’nunla ilişkimizde = iletişimimizde güveni = imanı temele = esasa yerleştirdim.

Sadece pozitif teoloji yoluyla O’nu tanımaya kalksaydık, O’nu da putlaştırırdık.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET