HAKİKAT

Hakikat, “ulaşılamayan, anlaşılamayan ve açıklanamayan” bişeydir.

Her üç kavrama da kısaca değineceğim : Ulaşmak, anlamak (ya da anlaşılmak) ve açıklamak (ya da açıklanmak).

Ulaşmak, amacı; anlamak, bilmeyi ve inanmayı; açıklamak da bildirmeyi ifâde eder.

Anlama, “tamamen” subjektif; açıklamanın bilme kısmı objektif, inanma kısmı ise subjektiftir.

Objektif, nesnel = herkesçe kabul edilebilir, genel mantık ilkelerine uygun olan; subjektif de öznel = kişisel olan demektir.

Herkes, hakikati aynı şekilde anlamaz, dolayısıyla anlama, subjektiftir. Bu subjektivitenin herkesle kesiştiği (= objektiviteye yaklaştığı, toplumsallaştığı) yer de, dilde ortaya çıkar; açıklama da dille olur, dille yapılır ama dille yapılan hakikat açıklaması da büyük ölçüde subjektiftir; açıklayan, açıkladığını hem “tam” anlatamaz hem de anlayan “tam” anlayamaz.!.

Dil, hakikati sınırlar. Dilde bu sınırı aşmak, bir üst dile (metaforik, sembolik ve meta-dile) başvurmakla mümkün olur. Din dili de yer yer metaforik ve sembolik bir dildir; benzetmeler yapar ve mesellere başvurur. Dağları yürütür (27/88), onlara boyun eğdirir (89/21), rüzgârları müjdeci olarak gönderir (7/56), elleri ayakları konuşturur (36/65), vb...

Kim, hakikati “sadece ben anladım” diyorsa, (gerçekte) o hakikate “ihânet” ediyordur. Herkes, hakikati “kendine göre” (kendi kişisel tecrübesi ve birikimine göre) anlar, anlatır ve açıklar. Hakikat, kimsenin tekelinde değildir; O = Hakikat, sadece Hakk’ın elindedir = tekelindedir. Ona en çok yaklaşan, o hakikate en yakın olandır; bunu da yine sadece Hakk (hakikat) bilir.

Hakikate bu tür bir yaklaşım, aslâ bir bilinemezcilik = agnostisizm de post-modernizm de değildir. Bilinemezcilik = agnostisizm, kişinin kendine; post-modernizm de kişinin hakikate güvensizliğidir.

Gün gelecek!, hakikatin (= Hakk’ın) karşısına herkes tek başına, kişi = fert olarak (= fürâdâ) çıkacak ve hesap verecektir. (6/94. 19/80. 19/95.); bu da, buradaki hakikat algımıza ve hakikat karşısındaki durumumuza göre belirlenecek, şekillenecektir.

Her ferd/iyet = herkes, şekil = görüntü olarak nasıl ‘biricikse’, hakikatle olan ilişkisi açısından da biriciktir; kimsenin hakikat algısı da hakikate ulaşma mesafesi de hakikati açıklayış tarzı/biçimi de aynı değildir ama hakikat tektir, birdir. Bizden = buradan (bizim taraftan, subjektif) bakınca, hakikat “görelidir/nisbîdir” ama Hakk’tan, hakikat tarafından bakınca (ki bizler oradan bakamayız), Hakk (hakikat) bölünemezdir, mutlaktır ve tamdır.

“Qul : Hüve (l) Allah’u Ehad...

De ki : O, (Hakk) Allah’tır, Bir’dir = Ehad’dir...

Samed’dir. = Bölünemez, Bölünmez Bir Bütün’dür.

Doğmamış (doğurulmamış), doğurmamıştır.

O’nun benzeri hiçbişey yoktur. = O hiçbir şeye benzemez.” 

“Biriciktir!.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET