MUHÂTAPLIK İLİŞKİSİ

Sözlü diyalogda muhâtab karşımızdadır; yazıdaki muhâtab “gâibtir”!.

Pekiî Kur'ân okurken “Muhâtabımız gâib midir” ?!.

Hayır.

Ama O Muhâtab, bize Kur'ân’daki her emri “birden” vermez = biz Kur'ân’ın her emrine “birden” muhâtab olmayız!. O Muhâtab, bizim gücümüz ve imkânımıza göre bizimle muhâtab olur = “Lâ yükellifullahu nefsen illâ vüs’ahâ ... ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkatelenâ bih...” (2/286.) Zengin değilsem, zekât vermem, hacca gitmem ama namazı (salâtı ve zikri) vb. emirleri de terk edemem, aslâ şirk koşmam... ne istersem, O’ndan isterim; O bana verince, verdiğinden (para, ilim vb.) veririm; hesabı unutmam; şirk koşanlarla (= O’na dost olmayanlarla) aslâ dost olmam, vs...

Aksini yaparsam ve Kur'ân okumayı “normal bir yazı”! (= Metin/Mushaf) gibi! okursam, O’nunla konuşmamıza (= O’nunla sözleşmemize) bağlı kalmamış = O’nun muhâtaplığını boşa çıkarmış = “gâib ve muhayyel Bir’i” ile konuşmuş gibi!, O’nu “ciddîye almamış, yok saymış gibi!” olurum...

Rabbini “ciddî Bir Muhâtab” olarak almayan biri, kimi ciddî bir muhâtab olarak alabilir?!.

Kur'ân’ın bize inmesi, bizim de Kitâb’ımız olması, Rabbimizin bizi de muhâtab almasıdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET